Küba Devrimi’nin efsanevi lideri Fidel Castro Ruz 25 Kasım 2016 günü, 90 yaşında yaşamını yitirdi. Onun sayısız zorluğa meydan okuyarak imkansızı gerçekleştirdiği uzun devrimci yaşamını anlatmaya kitaplar yetmez, ancak dostu ve dünyaca ünlü edebiyatçı yazar Gabriel Garcia Marquez’in kaleme aldığı “Bizim Fidel” adlı kısa yazıda eşsiz bir Fidel portresi çıkıyor karşımıza
Bizim Fidel
Kelimelere düşkünlüğü… Baştan çıkarıcılığı… Nerede olursa
olsun karşılaştığı her sorunun peşine düşer. İlham gücünün sürükleyiciliği
tarzına yakışır. Beğenisinin vüsati, kitaplarına gayet iyi yansımıştır.
Sigarayla savaşta moral üstünlük sağlayabilmek amacıyla puro içmeyi
bırakmıştır. Bir tür bilimsel şevkle çözümler yaratmayı sever. Her gün birkaç
saat egzersiz yapıp, sık sık yüzerek enfes formunu korur. Alt edilemeyecek
denli sebatkârdır; katı disiplin sahibidir. Umulmayana, hayal gücü sayesinde
ulaşmıştır. Çalışmayı öğrenmek, dinlenmeyi öğrenmek kadar önemlidir.
Helak olacak kadar konuşur; konuşarak dinlenir. İyi yazar ve
yazmayı sever. Yaşamdaki en büyük motivasyon kaynağı, riskin yarattığı
heyecandır. Ancak doğaçlama ustalarına özgü hitabet gücü, onun en kusursuz
niteliklerindendir.
Konuşmaya başladığında önce, sesi alçak ve konuşmasının yönü
belirsizdir. Kuvvetli bir vuruşla dinleyicilerini avucuna alana kadar, adım
adım, kullanabileceği her şeyden yararlanır. İlham sahibidir; karşı konulamaz,
göz alıcı zarafeti, ancak bunu hissetme onurundan mahrum olanlar tarafından
inkâr edilebilir. Anti-dogmatizm abidesidir.
Başucu kitaplarının yazarı Jose Martin’in düşüncelerini
Marksist bir devrimin akışkanlığı ile bağdaştırabilecek kadar yeteneklidir.
Belki de düşüncelerinin özü, kitlelerle uğraşmanın her şeyden önce bireylerle
ilgilenmek anlamına geldiği konusundaki netliğinde yatmaktadır.
Bu, yüz yüze iletişimde sağladığı mutlak güveni
açıklayabilir.
Her bir farklı durum için kullandığı ayrı bir dil ve
dinleyicilerini ikna edebileceği farklı bir yaklaşımı vardır. Karşısındakilerle
nasıl aynı düzeyde olabileceğini bilir. Engin, müteferrik bilgisi, her türlü
ortamda rahat hissetmesini sağlar. Şu kesindir ki, nerede, nasıl ve kiminle
olursa olsun Fidel Castro orada kazanmak için bulunur. En küçük gündelik
faaliyetlerde bile sahip olduğu mağlup etmeye dönük eğiliminin, özel bir nedeni
var gibidir. Hiçbir zaman teslim olmaz ve içinde bulunduğu durumu değiştirmeyi
başarıp, zafer kazanana kadar durup dinlenmez.
Özellikle bir sorunun çözümüne yaklaşıldığında, hiç kimse
ondan daha takıntılı olamaz. Büyük ya da küçük, herhangi bir meseleye kendisini
aynı ihtiraslı tutku ile adayabilir. Hele bir de bu mesele güçlüklerle
yüzleşmek anlamına geliyorsa… Hiçbir zaman böylesi anlarda olduğundan daha iyi
hissedemez.
Onu yakından tanıyanların “Bir şeyler yanlış ki, sen yine
mest olmuş gibisin” dedikleri vakidir.
Tekit (tekrarlamak), onun çalışma yöntemlerinden biridir.
Sözgelimi, Latin Amerika’nın dış borçları, iki yıl kadar önce konuşma
başlıklarından biri haline gelmişti. Bu tarihten itibaren sele, konuşmalar içerisinde
genişletildi, yayıldı ve derinleştirildi. İlk söylediği şey, basit bir
aritmetik çıkarım, yani bu borçların ödenemez olduğuydu. Ardından, sırf bu
amaçla düzenlenen uluslararası bir toplantıda ortaya koyduğu sersemletici
bulgular geldi: [Borçların] Ulusal ekonomiler üzerine etkileri, toplumsal ve
siyasal yansımaları, uluslararası ilişkilerde yarattığı mutlak baskı, ortak
Latin Amerika politikası için taşıdığı tartışılmaz öneme kadar varan bütünsel
bir görünüm.
Onun, bir siyasetçi olarak ender rastlanan yeteneklerinden
biri de, bir meselenin en uzak sonuçlarına bile nasıl evrilebileceğini
sezebilmesidir. Ama bu yeteneğini, ilham patlamaları şeklinde değil, çetin ve
direngen bir akıl yürütme süreci içerisinde kullanır. En büyük yardımcısı,
bunaltıcı yargılar ve inanılmaz hızlı matematik hesaplamalarla dolu bir söylevi
ya da özel bir konuşmayı yedeklemekte -zaman zaman da kötüye- kullandığı
hafızasıdır. Ardı arkası kesilmeyen özet verilerle kaşık kaşık beslenebilmek
için yardıma ihtiyaç duyar. Bilgi akışı sağlama işi, yatağından kalkmasıyla
başlar. Her sabah kahvaltısına, en az iki yüz sayfalık dünya haberleri eşlik
eder. Nerede olursa olsun her sabah zorunlu raporlar önüne gelir. Kendi
tahminine göre, resmi raporlar, ziyaretçilerin getirdikleri ve sınırsız
merakını her an uyandırabilen yazılar dışında, her gün yaklaşık elli farklı
belge okumaktadır.
Herhangi bir meselede, en küçük çelişkiyi bile
yakalayabildiğinden, ona verilecek her yanıt kusursuz olmalıdır. İhtiyaç
duyduğu bilginin bir başka kaynağı da kitaplardır. Haris bir okuyucudur. Özel
bir yöntem kullanmadığı konusunda ısrar etse de, kimse nasıl ve ne zaman bu
kadar çok ve hızlı okuduğunu anlayamaz. Sık sık, günün erken saatlerinde yanına
aldığı bir kitap hakkında, ertesi sabah yorumlar yaptığı bilinir. İngilizce
okuyabilir ama konuşmaz. Daha çok İspanyolca okur ve eline üzerinde harfler
olan herhangi bir parça kâğıdın geçtiği her an okumaya isteklidir. Ekonomi ve
tarih başlıklarını düzenli olarak izler. İyi edebiyatın değerini de bilir ve
yakından izler.
Gerçek nedenlerin nedenlerinin nedenlerini bulana kadar
bardaktan boşanırcasına sorduğu seri ve birbirini izleyen sorularla insanları
bombardımana tutma huyu vardır. Latin Amerikalı bir konuğu ayaküstü ülkesindeki
pirinç tüketimi oranlarından söz ettiğinde, o anda kafasından yaptığı hesapla
“çok ilginç, öyleyse herkes günde dört poundluk [yaklaşık iki kilogram] pirinç
yiyor” demiştir. En iyi taktiği, bilgilerini doğrulamak ve kimi durumlarda
karşısındakini tartıp ona göre muamele etmek için, yanıtlarını zaten bildiği
sorular sormaktır.
Bilgi edinebileceği hiçbir fırsatı kaçırmaz. Angola savaşı
sırasında katıldığı bir resmi kabulde, bir çatışmayı öylesine tarif etmişti ki,
Avrupalı bir diplomatı Fidel Castro’nun o çatışmada bulunmadığına ikna etmek zor
olmuştu.
Che Guevara’nın yakalanması ve öldürülmesi üzerine yaptığı
açıklama, Palacio de la Moneda baskını ve Salvador Allende’nin ölümüne ya da
Flora Kasırgası’nın yarattığı tahribata ilişkin beyanları, muazzam konuşma
örnekleridir.
Latin Amerika’nın geleceğine ilişkin hayali Bolivar ve
Marti’ninkiyle aynıdır: Dünyanın kaderini değiştirme kapasitesine sahip uyumlu
ve özerk bir toplum. Amerika Birleşik Devletleri’ni, Küba dışında, her hangi
bir ülkeden çok daha iyi tanımaktadır. İnsanlarının tabiatı, iktidar yapısı ve
hükümetlerinin gizli niyetleri hakkında derin bilgisi vardır. Ambargonun
yarattığı sürekli fırtınayı bunun sayesinde savuşturur.
Genellikle saatler süren görüşmelerinde, en beklenmedik
kıvrımlara varana kadar titizlikten taviz vermeden her konunun üzerinde ayrıca
durur. Yanlış kullanılacak tek bir sözcüğün tamiri imkânsız hasarlar
yaratabileceğini bilir. Sorulara yanıt vermekten asla kaçınmaz ve asla sabrı
taşmaz. Fazla kaygılanmaması için bazı gerçekleri duymasını engellemeye
çalışanlar vardır. Yine de [duyar ve] bilir. Kendisinden bir şeyler saklamaya
çalışan bir görevliye şöyle demiştir: “Müsterih olmam için gerçekleri benden
saklıyorsun ama sonunda tüm bana hiçbir zaman anlatılmamış gerçeklerin hepsiyle
birden karşı karşıya kaldığımda şoke olup öleceğim”. Yine de en ciddisi,
yetersizlikleri örtmek için ondan sakladıklarıdır. Çünkü -siyasi olsun,
bilimsel, sportif ya da kültürel olsun- devrimi ayakta tutan başarılara paralel
olarak, gündelik hayatı her düzeyde ama özellikle de yurttaşların mutluluğu
düzeyinde etkileyen büyük bir bürokratik yetersizlik söz konusudur.
Sokaklarda insanlarla konuştuğunda, bu sohbet, yepyeni
anlamlar ve gerçek bir muhabbetin açıklığını taşır. Ona “Fidel” derler.
Çevresini güvenle sararlar. Hakikatlerin konuşulduğu canlı bir radyo yayınında,
ilk ismiyle hitap ederek, muhalif görüşlerini onunla tartışır ya da ona
taleplerini iletirler. Bunlar, kendi parlaklığıyla örtülü sıradışı bir insanın
görebildiğimiz yanlarıdır. Tanıdığıma inandığım Fidel Castro budur: Davranışları
yalın ama hayalleri iflah olmayan, modası geçmiş sakalları olan, sözcük
seçimlerinde tedbirli, görgülü, düşünceleri harikulade olmaktan daha hafif bir
deyimle nitelendirilemeyecek bir adam.
Uzmanlarının er geç, kansere çare bulacaklarının hayalini
kurarken, en büyük düşmanından 84 kat daha küçük bir adada, dünyadaki güç
dengelerine uygun bir dış politika geliştirmiştir. Bilincin doğru teşekkülünün,
insanlığın en büyük başarısı olduğuna ve moral güdünün, dünyayı değiştirmek ve
tarihi harekete geçirmekte maddi şeylere üstün geleceğine kanidir.
Daha uzun yaşamayı talep ettiği bazı anlarda, başka türlü
yapabileceği bazı şeyler için hayattan biraz daha fazla süre istediğini
gevelediğini duymuşluğum vardır. Bu kadar insanın kaderini taşımanın getirdiği
yükle belinin büküldüğünü gördüğümde, en çok ne yapmak istediğini sordum. Bir
kerede yanıtladı: “Bir sokağın köşesinde dikilmek”
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html