KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, “Anayasaya hayır oyunun kesinlikle verilmesi gerekiyor. Böyle bir anayasa çıkarsa, tek parti, tek lider sultası altında hiç kimsenin kendisini ifade edebileceği bir imkân olmaz" dedi
Bakurê Kürdistan’da ilan edilen öz yönetimlerden sonra
Kürt halkının direnişi ve mücadelesi önemli bir düzeyde gelişti. Sizce Kürtlerin geliştirdiği bu direniş
AKP-MHP ırkçı hükümetinin Kürtlere dönük yürüttüğü soykırım politikalarında
ezberleri bozdu mu?
Türkiye’deki siyasi rejim sürekli kendini Kürt inkârına
mahkûm etmiş bir rejimdir. Adeta bir ulus devletin kuruluşunun temel esasları
onun kuruluşu atıldıktan sonraki gelişmede kaderini belirliyor. Türkiye’de bir
ulus devlet oluşumu süreci de Kürt inkârı üzerinde inşa edildi. Ancak Kürt inkâr
edildiği sürece Türkiye’de ulus devlet gelişebilir. Gelişemez biçiminde de bir
denklem oluştu. Şimdi Türkiye Cumhuriyeti bu denklem üzerinde gelişiyor, bugüne
kadar geldi. Kürtler de bu ulus devlet kurulduğundan beri aynı denklem üzerinde
böyle geliyorlar. Ulus devlet kurulduğundan beri bir Kürt inkârı, Kürdüm diye
bir ses çıktığında veya Kürt’ün kendini ifade ettiği ortamlar da dehşet bir
katliama dönüşerek Kürtlüğün inkârını gerçekleştirmek ve ispatlamak istemiş.
Ulus devlet de bu eksen üzerinde kendini var etmiştir.
Şimdi özellikle bizim mücadelemizin gerçekleştiği, kırk
yıllık mücadele içerisinde bu denklem büyük ölçüde bozuldu. Türkiye’de
geliştirmek istedikleri ulus devlet artık bizim geliştirdiğimiz mücadele ile
kendisini artık var edebileceğinin farklı zeminlerini yaratamadı, bulamadı.
Bulamadığı için Kürt inkârı üzerinden bunu götürmek istedi. PKK öncülüğünde de
bir Kürt mücadelesi kırk yıllık bir süre içerisinde bu noktaya kadar geldi.
Gelinen nokta aslında ulus devletin iflasıdır. Tümden ulus devlet iflas
etmiştir. Zaten eğer ulus devlet iflas etmeseydi, AKP’nin iktidara gelmesi
mümkün değildi. AKP ulus devletin sefaleti üzerinde, Kürt inkârı üzerinde,
Kürtlerin verdiği özgürlük mücadelesinin gelişmeleri üzerinde kendisini var
edebildi. Bu yıkıntı üzerinde kendisini var etti. Onun içinde geldiği noktada
bir yanıyla da ulus devlete kendisini mahkûm etmiş ama öbür tarafta da mevcut
ulus devleti götürememenin sıkıntılarıyla büyük bir arayış içerisindedir. Buna
böyle bakmak gerekiyor.
Şöyle bir şey söylenebilir; bu dönemde Kürtlerin yürütmüş
olduğu, özellikle PKK öncülüğündeki Kürtlerin yürütmüş olduğu özgürlük
mücadelesi ve son olarak da şehirlerde geliştirilen özyönetimlerin
ilanıyla Türklerin kendi geleneklerinden
vazgeçmedikleri bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yani Türkiye’deki siyasi rejim,
devlet kendi belleğinden vazgeçmedi. Bu soruna farklı el atarak, sorunu çözme
temelinde yeni bir Türkiye’yi yaratma yolunu tercih etmediler. Bunun yerine
daha çok Kürtleri bastırmak, katletmek, yok etmek temelinde kendi tekil
varlıklarından, ulus devlet varlıklarından vazgeçmediler. Yaşanan budur. Fakat
eski bir ulus devlet sistemiyle de bunu artık götürmek mümkün değildir.
Yenisi ise demokratikleşmedir. Demokratik çözümdür ve
Türkiye’deki egemen, hegemon güçler buna çok açık değiller. Buna açık
olmadıkları için şehirlerde gelişen özyönetim direnişleri büyük ölçüde
demagojik çarpıtmalarla farklılaştırılıp, kamuoyunda bir algı oluşturdular. Bu
algıyı milli bir şiara dönüştürdüler ve bu milli şiar öncülüğünde de Kürtleri
büyük bir ölçüde katlettiler, şehirleri de yerle bir ettiler. Yani Kürtlerin en
doğal hak talepleri Türkiye’de büyük bir Türkiye’yi bölme hareketi, bir terör
hareketi algısına dönüştürülerek mahkûm ettiler ve uygulamaya geçtiler. Bu
uygulamalarda temel amaç kesinlikle Kürtlerin tasfiyesidir. Bunu iyi görmek
gerekiyor. Bunu sadece içerisinde yani Ortadoğu’yla ilgili yaptığımız görüş,
tartışma ve konuşmalarda da siyasi ve diplomatik ilişkiler ekseni üzerinden
geliştiriyor.
Kendi içerisinde tasfiye edemediği bir Kürt’ü dışarıda yok
sayılmasını sağlamak, siyasi ve diplomatik olarak mümkün değil. Onun için
ikisini birlikte yürütüyor. Dışarıda bunu yaparken içerde de bir tasfiyeyi
yapıyor. Onun için ne yaptı? Şimdiye kadar bütün Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak,
Kürtlüğün kendisini ifade ettiği bütün imkânları ortadan kaldırmak, Kürtlüğün
kendi kültürüne, inancına ve çeşitli varlığına dayanarak kendisini ifade etme
imkânlarını ortadan kaldırma gibi çok geniş bir şey çıktı ortaya. Öyle ki,
TC’nin bize karşı yürütmüş olduğu mücadele de, en son uygulamalarıyla en geniş
bir şeye kavuştu. Yani artık öyle bir durum ki Kürtlerin kendisini hiçbir
şekilde ifade edebilecekleri ortam bırakmadılar. Bu noktaya getirdiler.
BÜTÜN DÜNYANIN GÖZÜ ÖNÜNDE BÜYÜK BİR KATLİAM GERÇEKLEŞTİ
Onun için şehirlere acımasızca saldırdılar. Şehirleri yerle
bir ettiler, bu şehirlerde yaşayan halkı büyük göçlere zorladılar, göç
ettirdiler. Kadın, çocuk demeden büyük bir katliam gerçekleştirdiler. Buda
yetmiyormuş gibi Kürtler adına hareket edecek kim varsa hepsini toplayarak,
zindanlara koydular. 100’e yakın belediyenin Eşbaşkanlarını, meclislerini
tutukladılar. Milletvekilleri üzerindeki dokunulmazlıkları kaldırıp, tutuklayıp
cezaevlerine koydular. Onların siyaset yapma imkânını ortadan kaldırdılar.
Kürtlerin kendisini ifade ettiği basın yayını ortadan kaldırdılar. Tam bir Kürt
katliamı gerçekleşti. Sessiz sedasız bir Kürt katliamı! Bütün dünyanın gözü
önünde büyük bir Kürt katliamı gerçekleşti. Hiç kimse bunun karşısında doğru
bir tutum içerisine girmedi. Hem bölgedeki uluslararası güçler, hiç kimse bu
mevcut durumu yani Türkiye’nin durdurulmasına yönelik bir tutum içerisine
girmedi. Bu noktaya geldi.
Sadece bizim demokratik alanlarda yürüttüğümüz mücadelelerin
bastırılmasıyla bu hareketin bitmeyeceği kesindir. Bu biliniyor. Çünkü gerilla
kendi varlığını koruduğu sürece, parti kendi öncü konumunu koruduğu sürece Kürt
hareketini tasfiye etmek mümkün değildir. Onun için sadece konjonktürel bir
yaklaşımla sorunun çözülmeyeceği ortaya çıkmıştır. Çünkü gerilla , PKK
varlığını koruyor, öncülük pozisyonunu koruyor ve Kürdistan’ın diğer
parçalarında Kürtler değer üretiyorlar. O zaman sadece bastırılmış bir
demokratik ortamda Kürt sorununu çözmek mümkün olmadığı için Türkiye’de ciddi
anlamda bir rejim değişikliği gündeme gelmiştir. Daha önce de vardı. Mesela
diyelim ki; Yeni Dünya Düzeni’nde ulus devletlerin biraz gevşetilmesi
politikasının Türkiye’de uygulanması belli
reformları içeriyordu AKP’de
bunları kullanarak iktidara geldi. Reformsal bir takım değişikliklerle de
Türkiye’deki durum korunmaya çalışıldı. Ama bu bile Türkiye’de büyük altüst
oluşlara yol açtı. AKP’nin iktidara gelmesi ve uyguladığı politikalara yol
açtı. AKP’nin uyguladığı politikalar ise Türkiye ve Kürdistan’ı tam bir çıkmaz
içerisine sürükledi.
DİNCİ-MİLLİYETÇİ BİR ÇİZGİYLE YENİ BİR REJİM OLUŞTURULMAYA
ÇALIŞILIYOR
Kürtlerin varlığını yeniden, temelden inkâr ederek, Kürt
haklarını inkâr ederek, demokratikleşmeyi inkâr ederek yeni bir oluşum
içerisine giriyor ki, bu yeni oluşum süreci hem yeni bir Ortadoğu’nun ortaya
çıkmasıyla ne kadar paralellik arz ediyor tartışılabilir. Hem de Yeni Dünya
Düzeni denilen düzen kurucuları, kurmak istedikleri dünya düzeniyle ne kadar
uyuştukları bir tartışma konusu olabilir. Buradan baktığımız zaman olabilir.
Geliştirilmek istenen nedir? Türkiye eskiden bir milliyetçi ideolojiyle, Kemalizm’le hareket ediyordu. Şimdi
baktığımız zaman yani en üst düzeyde artık sadece bir milliyetçilik ve Kemalizm
diye bir olgu Türkiye’nin ideolojik yapılanması temeli değildir. Şimdi yeni bir
ideoloji gerekiyor.
Bu ideoloji nedir? AKP, şahsında temsil edilen İslam ve
İslam’ın Sünni mezhebine dayalı bir İslamcılık. Ama öbür tarafta MHP çizgisine
dayalı bir milliyetçiliğin çok iyi birleştirilerek yani dinci-milliyetçi ideoloji
birleştirilerek yeni bir rejimin kurulması sürecine girdi. Kemalizm döneminde
Kürtlerin inkârı daha çok milliyetçi ve Kemalist ulus devlet sistemine dayalı
bir temsil düzeyiyle bastırılırdı. Kürt hareketinin bastırılmasında, Kürt
inkârında dincilik devrede değildi. Tayip Erdoğan iktidarıyla birlikte bu sefer
de İslam’ın Sünni mezhebini de içine alan MHP milliyetçiliğiyle bunu
sentezleyip, dinci milliyetçi bir çizgiyle yeni bir rejim oluşturulmaya
çalışılıyor. Bu rejim daha çok özgürlüklerin inkârı, Kürt soykırımının
derinleştirilmesi , Kürt sorununun çözümünün inkârına dayandığı içinde bunun
insancıl, demokratik ve toplumsal olması mümkün olmayan yeni bir süreç başladı.
Bu süreç daha çok neyi ifade eder? Tabi ki baskıyı ifade
eder. Baskıyla bütün toplumu elde tutmayı ve yaşatmayı ifade eden bir rejimi
gerekli kılar. Bunun için en ideal olan nedir? En geri ideolojilerle bunu
meşrulaştırmak, en gerici ideolojilerin siyasal oluşumlarıyla da bunu bir
sisteme dönüştürmesi gerekiyor. O zaman böyle bir sistem nasıl yürür? Çoğunluğu
geniş demokratik imkânların olduğu, demokrasi mücadelesinin verilmesinin
imkânlarının olduğu bir toplumsal yapıya, bir siyasal yapı içerisinde bu mümkün
değildir. Onun için ne yapmak gerekir? Bir sefer demokrasinin olmadığı ve bunun
kabul edilmediği bir ideolojik politik yapılanma edinmek gerekir. İşte
milliyetçilik ve dinciliğin geliştirmek istediği ideoloji tamda böyle bir
ideolojidir. Ulus devletin dışında her
şey suç! Bir taraf dincilik, yine merkezi bir yapılanma dışında her şeyin suç
olduğu bir zihniyet algısı Türkiye’de ortaya çıkarılmak isteniyor ve MHP-AKP
bunu çok iyi becermeye çalışıyorlar.
Fakat bunların geliştirmek istediği siyasi iktidar ise tamda
bu politikayı hayata geçirebilecek yeni bir oluşum halidir. Bu oluşum hali yeni
anayasayla da yürürlüğe sokulmak isteniyor. Daha çok bütün siyasi yetkilerin
tek elde toplandığı bir anayasa ve bunu elinde tutan tek kişinin otoritesine
dayalı bir siyasal rejim! Bu nedir? Bu
ulus devletin en faşistleşmiş halinden
başka bir şey değildir. Yani eski ulus
devlet, Türkiye cumhuriyeti dediğimiz
ulus devletin çok daha gerisinde,
faşist bir oluşumudur. Şimdi bu faşist oluşum şu günlerde kendisine,
daha doğrusu rejimine belli bir meşruiyet kazandırmak istiyor. AKP ve MHP’nin
geliştirdiği ilişkiler, yine MHP’nin
milliyetçi AKP’nin dinci ideolojilerinin birleşerek geliştirdikleri bir durumun ifadesidir. Ve bunu ifade edebilecek yeni bir anayasa ve
anayasanın ortaya çıkardığı hegemonyaya dayalı bir devlet biçiminin daha çok
tek partiye, tek lidere devredilmesinden başka bir şey değildir. Kesinlikle çok
büyük boyutlu bir rejim değişikliğini ifade eder. Belki ulus devleti
aşmayacaklar, ulus devletin yerine farklı bir şey getirmeyecekler ama en
azından ulus devletin en gerici, en faşist iktidarına evrilen bir yeniliği
içerecek.
Geliştirilmek istenen faşist rejimin toplumda karşılığı
nasıl olacak?
Toplumda bunun karşılığı şu; insanlık tarihine baktığımız
zaman bu tür rejimler her zaman olmuştur. Ama ilelebet bunların iktidarda
kalmadığı da bir gerçektir. Özellikle de toplum üzerinde, toplumun varoluşunu
inkâr eden siyasal rejimlerin belli bir süre çeşitli arayışlara dayanarak
hegemonyalarını korusalar da uzun vadede bu çok mümkün değildir. Şimdi ne
olacak Türkiye’de? Türkiye gerçeğine baktığımız zaman Türkiye’deki hiçbir
toplum tekil olgulardan oluşmuyor. Bütün toplum sadece milliyetçilikle, sadece
dincilikle, sadece Sünnicilikle, tek partiyle, tek adamın ağzından çıkan her
cümleyle idare edilemez. Ya Türkiye toplumu diye bir toplum kalmayacak ya da
bir toplum varsa, bu toplum eninde sonunda bu gerçeğin duvarına çarpıp kendini
görmek zorunda kalacaktır.
Şimdiki uygulamaları demagojik hareketle belki görünmez
olabilir ama bu bir de kendini mutlak bir yönetim biçimi haline getirdiğinde,
toplumsal yaşam odakları esas o zaman bu gerçeği görüp buna karşı
çıkacaklardır. Şimdi günümüzde toplumsal muhalefet biraz zayıf, içinde bu
gerçeğe karşı çok geniş yelpazede bir demokrasi mücadelesi gelişemiyor. Bizim
geliştirdiğimiz özgürlük mücadelesi ve Kürt halkının direnişini saymazsak,
geçekten de bunların karşısında varlık olabilecek herhangi bir durum şu anda
söz konusu değil. Olmak isteyenleri de çok kötü bir durumda ezdiler. Diyelim
ki, her şeyi tekelleştirdiler, toplumda kendi çizgilerine aykırı olan hiç kimsenin
yaşamasına imkân vermediler ve gerçekten de şu anda Türkiye’deki mevcut toplum,
mevcut rejimi tasvir etmeyen kesimler, ya hepsi yılgın, ya da çaresiz bir
biçimde suskunluğa gömüldüler. Ya cezaevlerine konuldular ya yurt dışına
çıkarıldılar. Hiçbir toplumsal muhalefetin ortada kalmasına fırsat vermediler.
Bu halende devam ediyor.
TOPLUM BÜYÜK ÖLÇÜDE SİNDİRİLMİŞ VAZİYETTE
Mesela her gün, her yerde bir FETÖ demagojisiyle insanlar
tutuklanıyor. Şimdi eğer bunun söylediği gibi FETÖ bu kadar hem devlet içinde
hem devlet dışında geniş bir kitleye hitap eden bir örgüt olsaydı, o zaman bu
darbe niye gerçekleşmedi? O zaman şöyle
bir durum var; doğru FETÖ var ama FETÖ adı altıyla yani şeytanlaştırılmış bir
FETÖ’yle toplumun diğer muhalefet kesimlerinin tümünü tutukluyor. Ve toplum
buna kendini mahkûm etmiş. Toplum buna inanmasa bile birçok kesim orada FETÖ
karşıtlığıyla adeta bunu meşrulaştırıyor ve TaYyip Erdoğan’ın bunu
uygulatmasına fırsat veriyor. Ben muhalefetim diyenlerde yapıyor bunu. Diyor
ki; toplumun ve devletin içerisinde FETÖ’nün bütün küçük organları tasfiye
edilmelidir. Erdoğan’da kendisine karşı olan herkese FETÖ damgası vurarak,
herkesi tasfiye ediyor. Muhalefet ister farkında olsun, ister olmasın buna
hizmet ediyor. Şimdi toplumsal bir
muhalefet kalmıyor. Bütün imkânları elinden alıyor. Ekonomik imkânlarını
elinden alıyor, yaşam imkânlarını elinden alıyor ve toplum bu anlamıyla büyük
ölçüde sindirilmiş bir vaziyettedir. Bu sindirilmişliğin üzerinde birde şunu
inşa ediyor; ‘vatan tehlikededir, millet
tehlikededir. Türk tarihinin en tehlikeli olduğu dönemleri yaşıyoruz’ gibi bir
demagojik yaklaşımla toplumda milliyetçi, şovenist duyguları ayaklandırıyor.
Sindirilmiş, bastırılmış bir topluma milliyetçi ve şoven duyguları aşılayarak
bir toplum oluşturuluyor.
KÜRTLERİ, GERİLLAYI TASFİYE EDEMEZSE BUNUN SONU OLACAĞINI
BİLİYOR
Toplum çığırından çıkmış gibi kendi zararına olan bir şeye
sınırsız destek vererek sürekli onun iktidar olmasını körüklüyor. Böyle bir
tablo var. Buna kanmayanlar ise kesinlikle cezaevinde ve yurtdışında marjinal
bir konumda kalıyorlar. Geriye sadece Kürtler kalıyor. Kürtler üzerinde büyük
bir tutuklama var, büyük bir katliam, büyük bir tasfiye etme durumları vardır.
Yani bütün gücüyle seferber olmuş bir vaziyettedir. Çünkü temel bir stratejik
alandır burası. Eğer Kürtleri, gerillayı tasfiye edemezse, bu kendisinin
sonunun olacağını biliyor.
Esas olan Kürtlerin, Kürt hareketinin bastırılmasıdır. Bunun
için bütün gücünü kullanarak, Kürtleri tasfiye etmek, temel stratejik bir
yaklaşım haline gelmiştir. İşte bütün o şehirlere yapılan operasyonlar,
yıkımlar hep bunun yüzünden. Bütün hukuksuzluklar bunun yüzündendir. Yani
belediyelere el koymak, kayyum atamalar, milletvekillerin tutuklanması, legal
partiyi kendini ifade edemez bir hale getirmesi, dışarıya çıktığında onu
faşistlere linç ettirmesi hep bu yüzdendir. Gerillaya yönelikte sınırsız bir
operasyon ve savaş içerisindedir. Bunları başarırsa o zaman geriye onu
engelleyebilecek hiçbir şey kalmıyor. Dediğimiz rejim değişikliğini ortaya çıkarabilir.
Şimdi hızla ikisini birlikte yapıyor. Yani en azından mümkün olduğunca
önümüzdeki bahara kadar kendi rejiminin iktidarını kurmak ve ona anayasal bir
güvence yaratmak istiyor. Şu anda yaşananlar da bunlardır.
BÖYLE BİR ANAYASA ÇIKARSA KİMSE KENDİNİ İFADE EDEMEZ
Şimdi görünen o ki, bu mevcut anayasa tartışmalarının
Meclis’ten geçmesi, iyi bir çalışma yürütülmezse reformdan bile geçmesi söz
konusu olabilir. Bunun için gerekli çalışmaların yürütülmesi gerekir. Anayasaya
‘hayır’ oyunun kesinlikle verilmesi gerekiyor. Ve kesinlikle anayasanın
çıkmasına müsaade edilmemesi gerekiyor. Çünkü böyle bir anayasa çıkarsa, tek
parti, tek lider sultası altında hiç kimsenin kendisini ifade edebileceği bir
imkân olmaz. Uzun yıllar böyle bir iktidarın baskısı altında bir toplum gerçeği
ortaya çıkabilir. Ama diyelim ki; bütün bunlar olsa bile, bu durum aşılsa bile
yine de Türkiye’nin geleceği için çok istikrarlı ve mevcut iktidarın kendini
korumasına da büyük bir güvence yarattığı gibi bir tespitte bulunmak doğru değil.
Belki sürekli baskı uygulayarak bir süre iktidarda
kalabilir. En gerici güçlerle ittifak ederek, yeni bir ideolojik ve politik
hegemonya alanı kendisine oluşturabilir de ama eninde sonunda toplumun
demokrasi, özgürlük özlemleri ve bunun mücadelesi mutlaka gelişip bunun
üstesinden gelecektir. Hele tasfiyesi mümkün olmayan bir Kürt hareketinin
varlığını dikkate alırsak, PKK’nin öncülük gerçeğinin varlığını dikkate
alırsak, yine dört parçadaki ve Ortadoğu’daki gelişmeleri dikkate alırsak,
mevcut Erdoğan hükümetinin bu konuda ne kadar başarılı olacağı tartışmalı bir
konudur. Şuna aldanmamak gerekir; şu anda Meclis’te olup bitenlere, çıkan
yasalara, bu yasalar sonucunda iktidarları oluşturma imkânlarına sahip olmaları
onların büyük bir güç olduğu anlamına gelmez. Tam tersine bütün güçlerini bu
alanda kullanarak en zayıf noktaya geldikleri tespitini kullanmak daha
doğrudur. Bence ne yapmak isterlerse yapsınlar Türkiye tarihinin en zayıf
dönemini yaşıyor.
Bu anlamda Türkiye’de gelişen ekonomi krizi nasıl değerlendirmek
gerekiyor?
Ekonomik alanda dikkat ederseniz büyük bir çöküntü var. Yani
Dolar durdurulamıyor. Bütün müdahalelere rağmen, Erdoğan’ın bütün çağrılarına
rağmen bir sefer doların yükselişi durdurulamıyor. Bu Dolar’ın yükselişinin
durdurulamayışı tek başına ele alındığında sorun değil ama diğer ekonomik
olgularla birleştiğinde Türkiye çok ciddi bir ekonomik krizden geçiyor ve bu
ekonomik krizin önümüzdeki süreçte hangi noktalara geleceği ve Türkiye’de hangi
sonuçları yaratacağı çok belli değildir. Bu ekonomik kriz öyle şimdiye kadar ki
suni müdahalelerle giderilecek gibi değildir. Mevcut hükümetin uluslararası
politikaları Ortadoğu’yla ilgili olduğu kadar, bu politikaların yürütülmesiyle
de bağlantılı bir durum. Ekonomik kriz burayla bağlantılı bir durumdur.
Yine Türkiye’nin kendi içerisinde mevcut hükümetinin hem
toplumsal politikaları hem ekonomik politikaları hem de siyasetleri de toplum
içerisinde böyle bir krizin sürekli derinleşmesini sağlayan faktörlerle
doludur. Bütün bu faktörler yan yana geldiğinde tek boyutlu yapay müdahalelerle
ekonomik krizi çözmek mümkün değildir. Ve tabi ki ekonomik kriz çözülmediği
sürece Türkiye’nin kendisini toparlaması mümkün olmuyor. (ANF)
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
www.lekolin.com - www.lekolin.org - www.lekolin.net –
www.lekolin.info -www.navendalekolin.com -http://kursam.org/index.html-
http://kursam.net/index.html